Ertuğrul Özkök
Futbol ekonomisinde yeni bir soru:
Kulüpler için zengin 8 bin seyirci, 96 bin taraftardan daha mı kıymetli?
Kritik bir soru…
Cevabını birazdan vereceğim ama önce dünyanın en ünlü üç dört kulübünden biri olan Barcelona’ya götüreceğim sizi…
Çanakkale köprüsünün üzerinden yürüyerek geçen ilk iki gazeteciden biri bendim.
Hayatımda büyük anlardan biriydi. Büyük anlardan biriydi
Çocukluğundan beri Troya efsanesi okuyarak büyüyen İzmir’li bir çocuk için, insanlık tarihinin en büyük hikayelerinden birinin geçtiği bu topraklarda Asya tarafından Avrupa”ya bir köprünün üzerinden yürüyerek geçmek tabi ki unutulmaz bir andı.
DÜNYANIN EN ÜNLÜ STADINA
KRAMPONSUZ GİREN İLK KİŞİ OLMAK
Geçen Cuma günü, bu defa kramponsuz bir ilk duyguyu yaşadım.
Dünyanın en efsane futbol takımlarından biri olan Barcelona’nın bu yılsonunda açılacak olan yeni stadına, Barcelona futbolcularından önce girdim.
Al Clasico maçlarının unutulmaz çim sahasında, henüz toprak halindeki zemininde kramponsuz ayakkabıyla poz verdim.
Bayanlar Baylar, bugün size bir futbol sevdalısının hayali olan ve benim hayatımda çok önemli yeri olan iki ismin adını taşıyan Spotify Barcelona Stadının tekrar futbola dönüşünden 7 ay önceki halini anlatacağım.
Burası aynı zamanda dünya futbol endüstrisi ve futbol tutkunlarının gözünün üzerinde olduğu bir mega yapıyı tek başına gerçekleştiren bir Türk şirketinin başarı hikayesi…
Bittiğinde Türk inşaat teknolojisinin de tarihi bir referansı olacak.
1 HAZİRAN 2023 NOU CAMP’TA
BİR SEHPANIN ALTINDAKİ 8 KİŞİ
Spotify Barcelona arenasının hikayesini fotoğrafta gördüğünüz ve krampon yerine çalışma güvenliği ayakkabıları ile bastığım şu yerde 1 Haziran 2023 gününe dönerek başlatacağım.
O gün sahanın ortasına tuhaf bir üçgen sehpa konulmuştur.
Sehpanın etrafında 8 kişi vardır.
Bunlardan üçü bütün dünya futbol severlerinin yakından tanıdığı üç kişidir.
Biri Barcelona kulübünün başkanı Joan Laporta…
Öteki yine dünya futbol meraklılarının yakından tanıdığı eski bir futbolcu. Barcelona kulübünün teknik direktörü Xavi Hernandez..
Üçüncüsü ise yine Barcelona kulübünün çok ünlü bir futbolcusu Sergio Busquets…
Sehpanın etrafında Barcelona forması giymiş iki de genç insan bulunmaktadır.
Bunlar Barcelona takımının genç takımlarından bir kız ve bir erkek futbolcudur.
En soldaki kişi ise Çanakkale Köprüsünün inşaatını yapan dörtlü konsorsiyumun üyesi Limak şirketinin Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Özdemir”dir…
SEHPANIN ALTINDAKİ KAPSÜLDE
NELER VARDI VE NEREYE KONDU
O gün, artık “Spotify Barcelona” adını taşıyacak yeni stadın temeli atılacaktır.
Tören işte bu sehpanın altında konulacak ilginç bir kutu ile başlayacaktır.
Biraz sonra bir kutu getirilir ve sehpanın taşıdığı ipin ucunda, açılan çukura indirilip özenle yerleştirilir.
Bu bir “tarih kapsülüdür…”
İçinde Barcelona kulübüne ait sembolik anlamı yüklü iki parça hatıra vardır.
Takımın efsaneleşmiş bir futbolcusunun kramponları ve forması…
Bu krampon ve formanın kime ait olduğunu öğrenemedim.
Ama herkesin tahmini, Messi’ye ait olduğuydu…
Kapsül yerleştirildikten sonra kürekle ilk toprağı bir Türk iş insanı, Nihat Özdemir kürekle atar.
O kramponlar ve forma, stat var oldukça o kapsülün içinde bu efsane stada sembolik bir anlam vermeye devam edecek.
O KAPSÜLÜN TOPRAĞA GÖMÜLMESİNDEN
1 YIL SONRA STATTA GÖRDÜKLERİM
O gün temeli atılan ve bittiğinde Avrupa’nın en büyük futbol sahası olacak olan Spotify Barcelona arenasında bugün üç katlı tribünlerin ilk katı tamamlanmış vaziyette.
Türk inşaat teknolojisi burada hepimize gurur verecek bir mucize yaratıyor.
Başka şirketlerin 4-5 yıldan önce yapamayacağı bir işi başararak bu zor ve muazzam yapıyı, 19 ay gibi kısa bir sürede tekrar kramponların hizmetine açacak.
Stadın inşaatı maçlar oynanırken devam edecek ve 2026 yılında son dokunuşu yapılarak teslim edilecek.
Size stadın inşaatı ile ilgili bir National Geographic belgeseli gibi bilgiler vermeden önce sizi geçen Cuma günü, Barcelona’nın bir başka efsane mekanına götüreceğim.
Çünkü o gün bu binada bir başka tören yapılmaktadır ve bu defa tören sahnesinde bir Türk işkadını bulunmaktadır.
Limak Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Özdemir Kışlalı…
KATALAN BİLİNCİNİN DOĞUM YERİNDE
ŞEREF LİSTESİNDE BİR TÜRK ŞİRKETİ
Burası “Palau de la Musica Catalana” adı verilen Katalonya’nın belki de en önemli kültürel merkezidir.
Katalonya Müzik Sarayı…
Burası aynı zamanda Katalonya’nın yeniden doğuşunu temsil eden bir semboldür.
Çünkü 19’ncu Yüzyılda Katalonya’da bağımsızlık bilincinin dogmasına yol açan “Orfeo Catala” Müzik Korosu Vakfının öncülüğünde Katalan burjuvazisi ve sanayicilerinin parasıyla kurulmuş bir Opera binasıdır.
Çello enstrümanını bütün dünyada yükselten ünlü sanatçı Pablo Casals’ın defalarca çaldığı bir sahnedir burası.
Barcelona arenasını inşa eden Limak şirketi, şimdi bu tarihi kurumun sponsoru olmaktadır.
Yani inşa ettiği futbol arenasının üzerine Spotify adı yazılırken, bu opera binasının duvarına da bir Türk şirketinin adı yazılacaktır.
Hem de sıradan sponsorlar değil, Mecene d’Honor olarak.
Yani, “Şeref listesinde” yer alarak.
ÜNLÜ OPERA SAHNESİNDE BİR TÜRK
TENORUNDAN SÜRPRİZ RESİTAL
Merkezini yöneten vakfın başkanı konuşmasında, “Limak”ın bir Filarmoni Orkestrasına sahip olmasının, bu sponsorluk anlaşmasına özel bir anlam kattığını vurguluyor.
İmza töreninden sonra binayı geziyoruz.
Burası herhalde Gaudi’nin Sagrada Familia’sından sonra Barcelona mimarisinin en önemli yapısı.
Dünyanın ünlü sanatçılarının çıktığı sahneyi hayranlıkla seyrederken bir sürprizle karşılaşıyoruz.
Türkiye’nin ünlü tenoru Murat Karahan sahneye fırlıyor ve bize O Sole Mio’dan kısa bir bölüm söylüyor.
Tabi o sırada opera binasını gezmekte olan turistler için de bir sürpriz oluyor. Nitekim sonunda sıcak bir alkış patlıyor.
Orada öğreniyoruz ki Limak Filarmoni Orkestrası 30 Ekim’de bu sahnede bir konser verecekmiş.
Benim en çok sevindiren de işte bu tören oluyor.
Türkler Barcelona sosyal hayatına sadece bir futbol mabedi inşa ederek girmiyor.
Aynı zamanda kültürel alanda da bayrak dalgalandırıyor.
SPOR TARİHİNİN EN BÜYÜK İSİM
ANLAŞMASI 370 MİLYON DOLAR
Şimdi tekrar Spotify Barcelona inşaatına dönelim.
Spotify, kurulduğundan bu yana en büyük imaj harcamasını Barcelona Sahasına adını vererek yaptı
370 milyon dolar karşılığında stada adını verdi.
Futbol ekonomisi açısından tarihe geçecek bir anlaşma bu.
İşte bu stadın inşatından size anlatacağım başka güzel sahneler var.
DÜNYACA ÜNLÜ DEV İŞ MAKİNALARI
ARASINDA BİR TÜRK MARKASI
Burası aynı zamanda Türk inşaat teknolojisinin geldiği düzeyi gösteren muazzam bir showroom haline gelmiş.
Dünyanın en büyük inşaat vinçlerinden 8”i burada çalışıyor.
Bazıları 85 metreye kadar yük kaldırabilen vinçler bunlar.
Bu arada inşaat alanında çalışan iş makinelerinin birinin üzerinde bir Türk markasını görüyorum.
Hidromek…
Ayrıca inşaatta kullanılan 27 bin ton çelik malzemesinin yüzde 70’i Türkiye’nin 5 şirketinden geliyor.
MEGA İNŞAATTA TÜRK KADIN
MÜHENDİSLERİNİN ZAFERİ
Ama Türkiye’den gelen şeyler sadece teknik malzeme değil.
Asıl önemlisi işini çok iyi bilen kalifiye bir insan gücü var burada.
En çok hoşuma gideni de Türk kadın mühendisleri ve tasarımcıların inşaatta fiilen çalışması.
Ebru Özdemir’in “Türkiye’nin Mühendis Kızları” hareketinin üyeleri bu insanlar.
Büyük bir bölümü Türkiye’de Çanakkale Köprüsü”nün inşaatında, kulelerin tepelerinde deneyim kazanmış ve referanslarına geçirmiş çok üst seviye bir mühendislik profili bu.
Ve başlarında da Limak Spotify Camp Nou İnşaat Proje Direktörü Reşit Yıldız.
Eğitim geçmişinde Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Wharton School ve Stanford Üniversitesi olan genç bir mühendis…
Motosikletle dünyayı gezen, Victoria şelaleleri üzerinde bangi jumping yapan bir dünya insanı.
Yükselen yeni Türk işgücünün sembolleri…
REFERANDUMLA KABUL EDİLEN
BİR FUTBOL MABETİ HİKAYESİ
Burası bildiğimiz sıradan bir inşaat profesi değil.
Binlerce değişkenin etkilediği bir kuruluş hikayesi var burada.
Katalan kültürünün ve şehircilik anlayışının inanılmaz bir fotoğrafını görüyorsunuz.
Bir kere öyle kulübün “Hadi biz stadımızı yenileyelim” diye başladığı bir iş değil.
Önce Barcelona Kulübü, Belediye ve Mimarlar Birliği”nin ortak karar verdiği bir proje.
Sonra 2014 yılında referanduma sunuluyor.
Kabul edildikten sonra dünyanın ende gelen şirketleri projeye davet ediliyor.
Sonunda 5 büyük şirket kalıyor ve aralarından Limak kazanıyor.
ÖZEL HABER: BALTİMOR’DA YIKILAN KÖPRÜ
İHALESİNE TÜRK ŞİRKETİ DE DAVET EDİLDİ
Burada parantez açarak Türkiye açısından önemli bir haberi daha vereyim.
Geçtiğimiz aylarda ABD’de Baltimor limanında bir konteyner gemisinin çarpmazı sonucunda yıkılan köprü var ya…
Limak, işte o köprünün yeniden inşaatı için açılacak ihaleye davet edilmiş.
Tabi bunda Türkiye”de, özellikle AKP döneminde gerçekleşen dev köprü projelerinin başarıyla ve çok kısa sürede tamamlanmasının yarattığı pozitif imajın etkisi çok büyük.
İnşaata kurulan bir iskele platformdan giriyorsunuz.
Orada ilginç bir şey öğreniyorum.
İNŞAATI YAPAN ŞİRKETİN İNŞAAT
İSKELESİ KURMA HAKKI YOK
Çalışma için kurulan iskeleleri inşaat şirketi kendisi kuramıyormuş.
İskeleyi sertifikalı bir şirketin kurması gerekiyormuş.
Limak’ın ayrıca iş güvenliği için görevli özel yetişmiş elemanları sahanın her yerinde çalışıyor.
Övünerek söylüyorlar inşaatın başlamasından bu yana sakatlık veya ölümle biten tek iş kazası olmamış.
Çalışma saatleri çok sınırlı.
Geceleri, bayram günleri ve hafta sonları çalışamıyorlar.
Sabah saat 8’de çalışmaya başlayabiliyorlar ve akşam belli saate bitiyor.
Bir sabah bir işçi makineyi saat 7.52’de çalıştırmış. Komşular hemen video çekerek şikayet etmişler ve ceza yazılmış.
ÇANAKKALEDE DÖRT YIL BOYUNCA SADECE
BİRER GÜN İŞE ARA VERİLDİ: SAAT 09.05’DE
Reşit Yıldız tam bu noktada ilginç bir şeş söylüyor:
“Çanakkale inşaatı boyunca yılda sadece bir gün beş dakika çalışmaya ara verdik.”
O da her 10 Kasım’da saat 9’u 5 geçeymiş…
Atatürk’e saygı duruşu için çalışmaya ara verilmiş 4 yıl boyunca.
Şantiyenin çok ilginç bir sosyolojik yapısı var.
Limak karma bir mühendis, işçi, tasarımcı gurubuyla çalışıyor.
Türkiye’den gelen çalışan sayısı 200’ü geçmiyor.
Çalışan 2000’e yakın insan Türk, Katalan, İspanyol ve göçmen işçiden oluşan karma bir sosyolojik yapıya sahip.
Tabi bu da onlar için çok büyük bir uluslararası şirket çalışma deneyi kazandırıyor.
STADIN BİR BÖLÜMÜ KATALAN
KÜLTÜR VARLIĞI OLUNCA PROJE “T”
Şehir ve kulüp yönetimi inşaatın her aşamasında güçlü bir kontrol sistemi uyguluyor.
Mesela demir ve çelik malzeme yerleştirildikten sonra beton dökme aşamasına geçmek için izin alınıyor.
İnşaatın en zor taraflarından biri de eski stadın bir bölümünün “Katalan Kültürel Varlığı” olarak kabul edildiği için yıkılıp yeniden yapılmasına izin verilmemesi.
Stat o bölümün etrafında adeta yeniden projelendirilmiş.
Tabi bu da projeyi çok karmaşık hale getiriyor.
Bence hem mühendislik fakülteleri hem de sosyoloji ve psikoloji bölümleri ve işletme fakülteleri tarafından “Case study” olarak incelenecek muazzam bir iş bu.
ESKİ STADIN ÇİMLERİ CAM KUTUDA
HATIRA OBJESİ OLARAK SATILIYOR
Tabi Barcelona kulübünün işletme zihniyeti üzerine de çok ilginç şeyler öğrendim burada.
Mesela eski statta inşaat başlamadan önce zeminin bütün çimleri toplanmış.
Bunlar küçük cam veya taştan yapılmış kutulara yerleştirilmiş ve kulübün forma ve eşya satan mağazasında satılıyor.
CİHANGİR GONZOSUNA ROLLİNG STONES
FORMASI ALMAK İSTEDİM AMA ALAMADIM
Geçtiğimiz sezon Barcelona, Spotify’ın gidişimi ile bir maça Rolling Stones forması ile çıkmıştı.
Tabii bu formayı sınırlı sayıda satışa sundular ve ben de hemen bir tane edinmiştim.
Cuma günü mağazayı gezerken bir forma da Cihangirli huysuz “Gonzo gazeteci” ve Türkiye’nin en büyük Rolling Stones fan’ı Tuğrul Eryılmaz alıp hediye edeyim dedim.
Ancak orada öğrendim ki bu forma sadece 1999 adet numaralı olarak üretilmiş ve satışa çıktığı gün tükenmiş.
Alamadım yani.
Bu arada satış mağazasının hemen dışında yol üzerinde sertifikalı olmayan çakma formalar da satılıyor.
Orada da baktım ama bulamadım.
YENİ STATTA KADIN TUVALETİ DEVRİMİ
Bundan 5-6 yıl önce Madrid’de Real Madrid-Atletico Madrid derbisini seyretmeye gitmiştim.
Devre arasında tuvalete gittiğimde çok tuhafıma giden bir sahneyle karşılaştım.
Erkek tuvaletlerinin önü boştu ama kadın tuvaletlerinin önünde çok uzun bir kuyruk vardı.
O günlerde yazdığım yazıda Kadın seyircinin arttığını ve dolayısıyla artık böyle mega yapılarda kadın tuvalet ratiosunun değişmesi gerektiğini söylemiştim.
Burada inşaatın proje yetkililerine sordum.
Bana çok ilginç rakamlar verdiler.
380 TUVALET MEKANININ
106’SI KADINLARA AYRILDI
(*) Camp Nou stadının eski halinde 147 tuvalet mekanı varmış. Eski stadın kapasitesi 95 bin kişiydi. Şimdi stadın kapasitesi 10 bin kişi arttırılıyor. Buna karşılık tuvalet mekanları sayısı 380’e çıkarılıyor. Yani yüzde 160 artış yapılıyor.
(*) Bu 380 tuvalet mekanının yüzde 12’si (45 adet) engelliler için tasarlanmış. Kadın tuvalet mekanı sayısı ise 106”ya çıkarılıyor. Bu da toplam tuvalet mekanının yüzde 28’i oluyor.
(*) Erkekler için tuvalet sayısı ise 229’a çıkarılıyor. Bu da toplam tuvalet mekanının yüzde 60’ı ediyor.
Bence Türkiye’deki statlarda da düşünülmesi gereken bir sosyolojik olgu bu.
O SORUYA GELDİM: 8 BİN ZENGİN VIP,
96 BİN TARAFTARDAN KIYMETLİ Mİ
Yeni stadın projesi yapılırken, Barcelona kulüp ekonomisi açısından çok ilginç bir sorun çözülmüş.
Eski Nou Camp 1954 yılında inşa edilmeye başlanmış.
O dönemde 40 bin ayakta, 60 bin oturmalı seyirci alınıyormuş.
Ancak stat yapılırken bazı bağışçılara ve katkıda bulunanlara ömür boyu koltuk verilmiş. Üstelik bu koltuk hakkı miras yoluyla devrediliyormuş.
Tabii bu da kulübün gelirlerini oldukça olumsuz etkiliyormuş.
Yeni stat da bu gelir kaybını telafi edip, hatta çok yükseltmek için özel localara çok önem verilmiş.
İKİ KATLI ÖZEL LOCA
SİSTEMİ İLE BÜYÜK GELİR
İki katlı loca sistemiyle 8 bin VIP seyirci yaratılıyormuş.
Bunların geliri tabi ki kulüp bütçesinde baya önemli yer tutacak.
Tabi bunlara kombine bilet satışlarını da eklemek lazım.
Üçüncü bir büyük gelir kaynağı da her maçı daha yüksek bilet fiyatları ile seyreden yabancı futbol seyircileri…
Şildi o soruya cevap verelim…
8 Bin zengin VİP elbette 96 bin taraftardan daha kıymetli değil…
Hiç değil…
Hele hele Barcelona gibi bir dünya takımında sadık taraftar elbette kulübün temel direği…
Ama yeni futbol ekonomisi, zengin VİP seyirciyi de giderek daha büyük gelir kaynağı haline getirmenin yollarını arıyor.
Zaten bu locaların neredeyse tamamı çok güçlü şirketler tarafından alınıyor.
TÜRKİYE’DE İYİ, HATTA ÇOK İYİ
GİDEN ŞEYLER DE VAR YAHU
Türklerin Barcelona’da yaptığı bu harika işleri gördükten sonra dönüş yolunda kendi kendime şunu söylüyordum:
“Bu ülkede her şey de kötü gitmiyor yahu…”
31 Mart sonuçları ve burada gördüklerim moralimi düzeltiyor.
Şimdilik bunlarla idare edebilirim yani…