Usta gazeteci Yılmaz Özdil bugünkü YouTube yayınında 1970’lerde çekilmiş olan bir Atatürk filmini anlattı.
“Bu Hollywood filmini herkesin bilmesi gerek” diyen Yılmaz Özdil, filmin içeriğinin ne olduğunu anlattı.
FİLM NEREDE ÇEKİLDİ
Atatürk’ün bir yabancı aktör tarafından canlandırıldığı ilk film olan bu film 1970 yılında yönetmen Peter Collinson tarafından çekilmiştir. 1970’de ve dev bütçeyle çekilen Hollywood filminin başından sonuna kadar her sahnesinin Türkiye’de çekildiğini belirten Özdil; bu yerlerin İstanbul, İzmir, Kapadokya, Efes Antik Kenti, Didim, İstanbul Üniversitesi, Çırağan Sarayı, Sait Halim Paşa Yalısı gibi mekânların kullanıldığını ve bu filmin hala Türkiye’de yasaklı olduğunu belirtti.
“İKİ PARALI ASKER NEDEN TÜRKİYE’YE GELDİ”
Özdil filmi şöyle özetledi:
Sene 1922. Anadolu işgal altında. Amerikan ordusunda görev yapmış maceraperest iki paralı asker var. Bunlar Türk topraklarına gelir. Adam Dyer ve Josh Corey isimler bunlar. Silah yüklü bir mavnayla İzmir’den kıyıya yanaşır ve denizden mavnayla İzmir’den kıyıya çıkar. Mavnanın ambarları tıka basa Thomson makinalı tüfeklerle doludur. Bu silahların kimin eline geçeceği falan onlar açısından hiç önemli değil, en yüksek parayı verene satacaklar. Bunun için geliyorlar, geliş amaçları bu. Doldurmuşlar Thomson’ları, ülkede de işgal var, savaş var. ‘Biz getirelim, burada satalım’ diye ‘yolumuzu bulalım’ diye geliyorlar.
“VALİ OSMAN BEY’LE TANIŞIRLAR”
İzmir’de karaya ayak basar basmaz Yunan askerlerine denk gelirler. İşgal var, cayır cayır çatışma çıkar. Yükü indirirler kaçmayı başarırlar, atlarla yola devam ederler. Macera Kapadokya’ya gelir. Orada bir zamanlar padişaha bağlıyken şimdi kendi hesabına çalışan Albay Ahmet Elçi diye biriyle buluşurlar. Albay Ahmet yardımcısı var Yüzbaşı Enver. Bu Ahmet’e Enver’le birlikte bölge Valisi Osman Bey’e giderler. Çünkü bu Albay Ahmet ve Yüzbaşı Enver kendi hesaplarına çalışıyorlar, aynı zamanda Osman Bey’in yani valinin emrindeler. Bu Vali Osman Bey hazine gibi altın stoklar. Üç kızını da yanına alıp hazinesiyle birlikte İzmir üzerinden yurt dışına kaçmayı planlıyor. Bu Albay Ahmet ve askerlerini işte bu nedenle yani kendisine muhafızlık yapmaları için kiralamış.
ALBAY AHMET’İN ASIL NİYETİ NEYDİ?
Tanışıyorlar, tanışınca bu iki Amerikalı askeri de kiralar Vali. Makineli tüfeklerini falan satın alırlar, hep birlikte trene binerler İzmir’e doğru yola çıkarlar. O sırada Kuvayi Milliye milisleri trene saldırır, Albay Ahmet Elçi’nin askerlerine saldırırlar. Amerikalılar da destek olur, çatışmalar falan çıkar. Kuvayi Milliye milisleri geri püskürtülür ama tren tahrip olmuştur. Mecburen inerler atlara binerler. Yola atlarla devam ederler. Macera filmi müzikler falan var. Efes Antik kentine gelirler, şahane görüntüler. Mola verirler orada. Albay Ahmet’in asıl niyeti orada ortaya çıkar. Meğer bu Albay Ahmet bir fırsatını bulup Vali Osman Bey’in hazinesini gasp edecek ve Roma’ya kaçacak. Adamın aslında planı bu. Yani aslında valiyi korumak için değil valinin altınlarına el koyup Roma’ya kaçmayı planlıyor. Tam bu sinsi emellerine ulaşacakken mola verdikleri köy Yunanlılar tarafından topa tutuldu.
VALİNİN KIZLARININ DADISI ASLINDA KİM
Kızların dadısı var Ayla. Kızların dadısı Ayla, o kargaşa sırasında bu Albay Ahmet’i bıçaklayarak öldürür. O sırada aniden Türk uçakları ortaya çıkar. Yunan kuvvetlerini imha ederler. Amerikalılar o kargaşa sırasında kızlarla birlikte bir Yunan kamyonuna atlayıp İzmir’e gelirler. İzmir, Yunanlılar tarafından harap edilmiş vaziyette. İşgalciler kaçarken şehri ateşe vermişler. Büyük yangın var. Bizim Amerikalılar bir gemiye atlayıp sıvışırken Kuvayi milliyecilerin gemisi tarafından önleri kesilir, tutuklanır, yakalanır. Ana karargâha getirilir. Türkler artık milli mücadeleyi kazanmıştır, vatanlarını kurtarmışlardır. Bu iki maceraperest Amerikalı asker, Atatürk’ün huzuruna çıkarılır. O sırada çok büyük bir sürpriz yaşanır.
ATATÜRK ASLINDA NEYİN PEŞİNE DÜŞMÜŞTÜ
Kızların dadısı aile kapıyı açar, Atatürk’ün de bulunduğu odaya girerler. Meğer aslında bu kadın dadı değildir. Aslında Kuvay-i Milliye istihbaratçısıdır. Atatürk’ün gizli sağ koludur. Atatürk onu oraya yerleştirmiştir. Hain Amerikalıların attığı her adımdan kuvvacı karargâhın aslında haberi vardır. Aile sayesinde o sırada müthiş bir sürpriz daha yaşanır. Atatürk aslında silahların altınların falan peşinde değil bunlarla ilgilenmiyor. Amerikalıların taşıdığı o mücevher çantasının gizli bölümünde dünyada eşi benzeri bulunmayan tarihi bir Kur’an-ı Kerim var. 3. Halife Osman’ın Kur’an-ı Kerim’i. Amerikalılar aslında ne taşıdığının farkında bile değil. Türk karargahı aslında bu kutsal kitabın bu kutsal emanetin peşindedir. Yanlış ellere geçmemesi için Amerikalıları adım adım takip etmişlerdir, Ayla vasıtasıyla. Atatürk bu iki Amerikalıdan elbette hiç hoşlanmaz ama onların canını bağışlar. ‘Bir daha bu topraklara ayak basmayın’ der. Türkiye’den ayrılmalarına izin verir.
FİLMİN ADI ‘HER ŞEYİ KAZANAMAZSIN’DIR. OYUNCULAR KİM?
Yılmaz Özdil’in bahsettiği bu filmin adı You Can’t Win Em All’dur. Türkçeye çevirildiğinde ise filmin adı ‘Her şeyi kazanamazsın’ olur.
Filmin başrollerinde dönemin önemli Hollywood oyuncuları olan Tony Curtis ve Charles Bronson’un yer aldığı, Fikret Hakan’ın da bulunduğu belirtildi.
Curtis ve Bronson, maceraperest Amerikalıyı canlandırmış, Albay Ahmet ise Fikret Hakan tarafından canlandırılmıştır. Atatürk rolünü ise Patrick Magee oynamıştır.
FİLM ASLINDA ATATÜRK’Ü YÜCELTİYORDU
Filmde baştan sona kadar Türkiye aleyhine, Atatürk aleyhine en ufak bir sahne, en ufak bir diyalog ya da imanın olmadığına değinen Özdil, tam tersi Kurtuluş Savaşı’nın ne kadar haklı bir mücadele olduğunu anlattığını belirtti. Filmin Kuvay-i Milliye’yi kahramanlaştırdığını, Atatürk’ü yücelttiğini ve filmin adeta Türkiye’nin tanıtımını yaptığını belirtti.
Yeşilçam’ın Türk jönü Fikret Hakan’ı dünya perdesine çıkaran bu filmin Türkiye için inanılmaz bir reklam olduğunu, üstüne para verilse böyle bir reklam yaptırılamayacağını belirten Özdil, tüm bunların yanında bir de filmin yasaklandığını söyledi.
Sebebini Özdil şu sözlerle açıkladı:
Çünkü kendi çıkarından başka asla hiçbir şeyi düşünmeyen ahlaksız medyamız, o zamanlar da Charles Bronson’la röportaj yapmak istediler. Adam dünyanın en şöhretli yıldızı. Programı var, takvimi var. Bizim medyanın röportaj teklifi programına denk getiremedi, kabul edemedi. Vaaay sen misin kabul etmeyen. ‘Bu herif kim oluyor da bizimle röportaj yapmıyor’ dediler. Film aleyhine karalama kampanyası başladı. Sırf Charles Bronson kendileriyle görüşmedi diye film hakkında karalama kampanyası başlattılar. Filme iftira attılar, Atatürk kötüleniyor diye. O filmde Fikret Hakan’dan başka sanatçılarımız da rol almıştı mesela. Salih Güney vardı, Yüzbaşı Enver’i canlandırıyordu. Erol Keskin vardı, Suna Keskin vardı, Ayhan Yıldızoğlu vardı. İrili ufaktı başka roller vardı. Türk sanatçılar vardı. Hepsi vatan haini ilan edildiler. Bu filmde henüz vizyona bile girmemişti. Daha hiç kimse seyir bile etmemişti ama bizim basınımız öylesine saldırıyordu ki, vatandaş doğal olarak inanıyordu.
FİLMİ SÜLEYMAN DEMİREL KALDIRDI
Dönemin başbakanı Demirel’in her sağcı iktidar gibi sansüre bayıldığını, tetikçi basının filmle alakalı haberlerinin derhal kanıt kabul edildiğini belirten Özdil, filmin şak diye yasaklandığını söyledi. Dünya hariç herkesin seyrettiğini ancak Türkiye’nin bu filmi seyredemediğini açıkladı.